İletişim her depremde çöküyor! Çamlıca-Beylikdüzü kilit nokta: ‘Çözüm evin çatısında’


Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Dün Marmara Denizi’nde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem ve ardından gelen artçı sarsıntılar, İstanbul genelinde büyük paniğe yol açtı. Depremi hisseden binlerce kişi, yaşadığı korku ve endişeyle yakınlarına ulaşmaya çalıştı. Ancak bu çaba, çoğu zaman sonuçsuz kaldı. GSM operatörlerinde yaşanan ciddi kesintiler nedeniyle, sinyaller çekmedi, aramalar yapılmadı, mesajlar ulaştırılamadı.

Neredeyse hiçbir yapısal yıkımın yaşanmadığı bu depremde bile iletişim sistemlerinin çökmesi, akıllara şu soruyu getirdi: Beklenen büyük İstanbul depreminde ne olacak? Peki bu operatör kesintilerinin altında hangi sebepler yatıyor? Bu sorunlar için neler yapılabilir? İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Güneş panelinden yapay zekaya kadar birçok sistem hazır ama uygulama yok” diyerek önemli açıklamalarda bulundu.

İletişim her depremde çöküyor Çamlıca-Beylikdüzü kilit nokta: Çözüm evin çatısında

İLETİŞİM NEDEN ÇÖKÜYOR?

Afet anında akıllara gelen ilk sorulardan biri iletişim sistemlerinin neden çöktüğü. Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ bu konuya, “Deprem anında iletişim altyapısının çökmesinin en temel nedeni, şebekelerin ticari amaçlarla kurulmuş olmasıdır. Bu sistemler, her aboneye özel bir iletişim kanalı sunacak şekilde değil, ortalama kullanım oranlarına göre yani genelde yüzde 70 kapasiteyle çalışacak şekilde tasarlanır. Çünkü herkesin aynı anda telefonla konuşması ya da veri iletmesi gibi bir durum normal şartlarda beklenmez. Bant genişlikleri, frekans tahsisleri, kanal sayıları hep bu ortalama kullanıma göre optimize edilir. Oysa afet anında herkes aynı anda iletişim kurmak istediğinde, talep arzı katlayarak geçer ve sistem kuyruklanır. Bu da ‘çöktü’ algısını doğurur. Oysa sistem fiziksel olarak değil, kapasite olarak çökmüştür” diyerek cevap verdi.

Afet anlarında geleneksel sesli iletişim yerine veri (data) tabanlı haberleşmenin bu tür yoğunluklara daha dayanıklı bir alternatif sunacağına dikkat çeken Prof. Dr. Üstündağ, “Veri paketlerinin daha küçük olması, daha hızlı iletilmesi ve daha az kaynak tüketmesi nedeniyle, özellikle kriz anlarında avantaj sağlar” ifadelerini kullandı.

DRONE TAŞIMACILIĞI ŞART

Ancak tek başına data tabanlı haberleşmek tabii ki yeterli değil. “Deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde alt yapılar ne kadar dayanıklı?” sorusu beraberinde geliyor. “Gölcük ve Kahramanmaraş depremlerinde olduğu gibi, baz istasyonları, şebekeler ve bunları birbirine bağlayan mikrodalga linkler büyük hasar gördü. Bu linklerin yönleri kayabiliyor, kuleler devre dışı kalabiliyor. Dolayısıyla bu altyapının yeniden yapılandırılması şart” diyen Prof. Dr. Üstündağ, Türkiye genelinde yaklaşık 100 bin baz istasyonu bulunduğunu ancak bu istasyonların büyük kısmının, İstanbul’da olduğu gibi binaların üzerine kurulduğunu söyledi. Peki neden? Çünkü kule inşa etmek hem çok maliyetli, hem de İstanbul gibi yoğun yerleşim alanlarında uygun yer bulmak neredeyse imkânsız. Oysa kuleye kurulu bir baz istasyonu, 7.5 ila 8 büyüklüğündeki bir depreme dayanabilecek şekilde tasarlanabiliyor. Bu da onu bina üzerindekilere göre çok daha güvenli kılıyor. Ancak maliyet ve yer sıkıntısı nedeniyle bu yöntem yaygınlaştırılamıyor.

İletişim her depremde çöküyor Çamlıca-Beylikdüzü kilit nokta: Çözüm evin çatısında

Bu sebeple Üstündağ, olası büyük bir depremde, şebekelerin sahadaki durumunun hızla tespit edilip hızlı bir şekilde onarılması gerektiğini söyledi. Ancak burada Üstündağ’a göre başka bir problem devreye giriyor: Müdahale ekiplerinin kendisinin depremden etkilenmesi. “Çünkü bu personelin büyük bölümü de o bölgede yaşıyor olacak. Dışarıdan takviye ekip getirmek ise yıkılmış yollar, kapanmış hatlar ve aksayan lojistik nedeniyle kolay olmayacak. Bu sebeple İstanbul gibi büyük şehirlerde bu sorunun çözümü için hava taşımacılığına yönelinmesi şart” diyen Prof. Dr. Üstündağ şu ifadeleri kullandı:

İletişim her depremde çöküyor Çamlıca-Beylikdüzü kilit nokta: Çözüm evin çatısında

Prof. Dr. Burak Üstündağ’ın bir diğer çözüm önerisi ise yeni nesil sistemlerde, otonom karar verebilen şebekeler. “Deprem sonrası hangi bölgenin kesildiğini tespit edip alternatif rotaları oluşturabilen yapay zeka destekli sistemler, insan müdahalesine gerek kalmadan devreye girebilir. Ancak bu sistemlerin çalışabilmesi için önceden yetkilendirme yapılması ve kamu ile özel sektör arasında net koordinasyon gerek. Bugün bu yetkiler çoğunlukla ticari operatörlerde. Ancak afet anında ‘Hiçbir şey olmamasından iyidir’ diyerek önceden bu sistemlerin izinle devreye girmesi sağlanmalı. Bunun için de kamu hukukunda düzenlemelere ihtiyaç var” diye konuştu.

‘ÇAMLICA VE BEYLİKDÜZÜ KULELERİ KULLANILABİLİR’

Öte yandan Prof. Dr. Üstündağ’a göre 5G teknolojisi, afet anlarında iletişimi kesintisiz sürdürebilmek için önemli fırsatlar sunuyor. Özellikle düşük veri hacimli ama hayati öneme sahip mesajlaşmalar için geliştirilen özel protokoller sayesinde, baz istasyonları zarar görse bile sistem belli ölçüde çalışmaya devam edebiliyor. Bu sayede mesaj göndermek, veri toplamak gibi temel işlemler sürdürülebiliyor. Üstündağ, Ulaştırma Bakanlığı’nın AFAD ile birlikte bu alanda yürüttüğü çalışmaların olduğunu hatırlatırken, “Pilot projelerin bir an önce yaygınlaştırılması şart” diyerek hızlanma çağrısı yaptı.

İletişim her depremde çöküyor Çamlıca-Beylikdüzü kilit nokta: Çözüm evin çatısında

‘GÜNEŞ PANELLERİ BU NOKTADA KRİTİK’

Bütün bunların yanı sıra kişilerin bireysel tedbirler de alabileceğine değinen Prof. Dr. Üstündağ, “Deprem sonrası iletişim için sadece cihazların değil, enerjinin de sürdürülebilir olması gerekir. Evlerin çatılarına kurulacak güneş panelleri bu noktada kritik. Bu sistemler ortalama 7-8 yılda kendini amorti ediyor. Yeni nesil, örneğin lityum demir fosfat gibi uzun ömürlü bataryalarla desteklendiğinde ise 2-3 yılda bir akü değiştirme derdi de ortadan kalkıyor. Afet anında bu sistemler, saatler değil, günler boyunca kesintisiz enerji sağlayabilir. Ancak enerji yoksa hiçbir sistem işe yaramaz. Jeneratörler de sınırlı, yakıt temini afet koşullarında büyük problem. Grup halinde, örneğin apartman ya da site yönetimi olarak uydu interneti alınabilir. KA-band uydu bağlantısıyla sadece WhatsApp ve sosyal medya gibi temel uygulamaları çalıştıracak şekilde kısıtlı ama işlevsel sistemler kurulabilir. Böyle bir sistem, 60 dairelik bir apartmanda daire başı aylık sadece 50-100 TL gibi bir maliyete denk gelir. Starlink gibi sistemler gelmeden önce bile bu çözümler mevcut dedi.

“Afet sonrası haberleşmenin sürmesi için gerekli teknoloji var. Ancak bunların hayata geçmesi için birilerinin ‘Ben bunu yapıyorum’ demesi gerekiyor. Maliyetler operatöre mi, vatandaşa mı yoksa devlete mi yüklenir, bu kararı devlet almalı” diyen Üstündağ, afet anında ve sonrası iletişim sürmesi için gerekli teknolojinin olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı:



Notice: ob_end_flush(): Failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/wphaberbotu/public_html/wp-includes/functions.php on line 5471