Dünyanın en zengin insanlarından biri olmasına rağmen, Ingvar Kamprad hiçbir zaman gösterişli bir yaşam sürmedi. IKEA’nın kurucusu, servetini lüks içinde harcamak yerine, sade ve ölçülü bir hayatı tercih etti. Onu yakından tanıyanlar, “Kamprad para içinde yüzse de, 50 kuruşluk kahvesinden vazgeçmedi,” diyor.

Kamprad, özel jetlerle seyahat eden milyarderlerden biri değildi. Her zaman ekonomi sınıfında uçmayı tercih etti, saçını yerel berberlerde kestirdi, indirimli marketlerden alışveriş yaptı. Hatta uzun yıllar boyunca aynı eski Volvosunu kullanarak, “bir arabam işimi görüyorsa yenisini almam” felsefesini benimsedi.

İŞ MODELİNE DÖNÜŞTÜRDÜ

Onun için tutumluluk cimrilik değil, özgürlüğün bir biçimiydi. Kamprad bir keresinde, “İnsanlar bir fincan kahveye beş dolar verirken, ben aynı tadı elli kuruşa alabiliyorsam neden fazlasını vereyim?” demişti. Bu söz, sadece onun kişisel alışkanlığını değil, IKEA’nın ruhunu da özetliyordu.

Kurduğu marka, düşük maliyetle işlevsel ve sade ürünler üretmeyi hedefliyordu. IKEA’nın “müşterinin kendi mobilyasını monte etmesi” fikri bile, aslında bu sade düşünceden doğmuştu. Kamprad, “fazlasını atmak yerine yeterliyle yetinmek” anlayışını hem yaşamına hem de iş modeline dönüştürmüştü.

İŞE YARAYAN ŞEY, PAHALI ŞEYDEN İYİDİR

Kamprad’ın evinde gösterişli mobilyalar yoktu; çoğu kendi monte ettiği basit raflar ve işlevsel eşyalarla doluydu. Ona göre zevk, pahalı olanda değil, işe yarayanda gizliydi.
Bir röportajında, “İyi tasarım, fiyat etiketinde değil, kullanımında belli olur,” diyerek estetik anlayışını basit ama güçlü bir dille anlatmıştı.

Bu yaklaşım, IKEA’nın bugün hâlâ “herkes için ulaşılabilir tasarım” felsefesiyle yoluna devam etmesini sağladı. Kamprad, sıradan görünen tercihlerinin aslında milyonlara ilham veren bir sadelik kültürüne dönüştüğünü hiç abartmadan, hatta farkında bile olmadan gerçekleştirdi.

SADE YAŞAMAYI BİR DURUŞ OLARAK BULDU

Kamprad’ın hikâyesi, günümüzün gösterişe dayalı zenginlik anlayışına sessiz bir itiraz niteliğinde. Lüks arabalar, özel jetler, pahalı kıyafetler… O, bunların hiçbirine ihtiyaç duymadan kendi kurallarına göre yaşadı. Sade yaşamak onun için bir eksiklik değil, bir duruştu. “Gerçek zarafet, sahip olduklarını göstermek değil, gizleyebilmektir,” derken tam olarak bunu kastediyordu.

Bugün IKEA yalnızca uygun fiyatlı mobilyalar satan bir marka değil, aynı zamanda israfın karşısında duran bir yaşam felsefesinin simgesi. Kamprad’ın 50 kuruşluk kahvesi, aslında dünyaya verdiği en sade ama en güçlü mesajdı.