Tarihi dokusuyla büyüleyen Balat’taki Fener Evleri, İBB Miras’’ın gerçekleştirdiği restorasyon çalışmalarının ardından yeni yaşam alanlarına dönüştürülmüştü.
Haliç Sanat 1, Haliç Sanat 2 ve Haliç Sanat 3 adlarıyla hizmete giren bu üç mekân, İBB Kültür’ün düzenlediği etkinliklerle yeniden hayat buluyor…
Galeriler; şu sıralar ‘Taşın Belleği’, ‘Karanlığın Hafızası’ ve ‘Boş Ev’ adlı üç sergiye ev sahipliği yapıyor. Birbirlerine çok yakın noktalarda bulundukları için peş peşe ziyaret edilebilen sergiler İstanbullular’a sanat dolu bir gün vadediyor…

Ev, kimlik ve aidiyet
Sanat pratiğinde, ev ve mekân kavramlarını yalnızca fiziksel karşılıklarıyla değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal katmanlarıyla birlikte ele alan Mine Kemertaş’ın “Boş Ev” sergisi, ev, kimlik ve aidiyet kavramlarını bireysel ve toplumsal belleğin iç içe geçtiği bir düzlemde irdeliyor.
Sanatçı için ev, yalnızca fiziksel bir mekân değil; aynı zamanda sığınılan, kaçılan ve yeniden inşa edilen psikolojik bir alan, yani insanın kendisiyle kurduğu en yakın ilişki biçimlerinden biri.

Sanatçı, kişisel belleğinde yer etmiş mekânları yeniden kurgularken bazen yalnızca kendi hatırasına ait bir odayı, bazen de başkalarının izlerini taşıyan ortak alanları görünür kılıyor. Aidiyet duygusuyla yabancılaşma hâlinin, içsel güvenlikle dışsal belirsizliğin arasında salınan bir varoluşu sorgulayan sergi Haliç Sanat 3’te görülebilir.

Zihnimizdeki görünmez katmanlar
Özge Kahraman kişisel sergisi “Karanlığın Hafızası”nda yeraltını zaman, hafıza ve bilinçaltı arasındaki ilişki üzerinden ele alıyor. On iki yıllık mağaracılık deneyiminden beslenen Kahraman, mağaraya inişi hem bedensel bir keşif hem de zihinsel bir derinleşme eylemi olarak tanımlıyor.
Sanatçı için mağara, yalnızca doğal bir oluşum değil; insan zihninin görünmeyen katmanlarını, geçmişin tortularını ve duygusal birikimlerini açığa çıkaran içsel bir bellek mekânı. Mağaranın karanlığında beliren her mineral yüzey, zihnin içindeki görünmez katmanların yansıması hâline geliyor. Sergi, Haliç Sanat 2’de ziyaret edilebilir.

Bir toplum, unuttuğu taşların ağırlığını ne kadar taşıyabilir?
Sanatçı Tansu Kırcı’nın “Taşın Belleği” başlıklı ilk kişisel sergisi, mekân, bellek ve kimlik arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Mekân algısı ve taşa bakışı, çocuk yaşta tanık olduğu17 Ağustos 1999 depremiyle belirleyici biçimde şekillenen sanatçının eserlerinde merdiven, kapı ve koridor gibi geçiş formları, bireyin sürekli değişen kendini tanıma sürecinin ve varoluşun metaforları olarak beliriyor.

Kırcı, taşı yalnızca biçim verilen bir malzeme değil, coğrafyanın kolektif belleğini taşıyan bir tanık olarak ele alıyor. Taşın damarları, kırıkları ve direnç noktaları, eserin oluşum sürecine yön veriyor. Haliç Sanat 1’de ziyarete açılan sergi izleyiciyi şu soruyla düşünmeye davet ediyor: “Bir toplum, unuttuğu taşların ağırlığını ne kadar taşıyabilir?”
