Dört gitar, tek bir ses: 40 Fingers


Klasik gitarın sınırlarını zorlayan, parmak tekniğindeki ustalığıyla evrensel bir müzik dili yaratan İtalyan gitar dörtlüsü 40 Fingers, 22 Kasım’da ilk kez İstanbul’da. Konser öncesi grupla konuştuk.

Müzik eleştirmenleri onları şöyle tarif ediyor: “Gitarı sadece bir enstrüman değil, bir anlatı aracı olarak kullanan bu dört müzisyen, sahneye adım attıkları andan itibaren izleyicilerini zamansız bir yolculuğa çıkarıyor.” 2017’de farklı müzikal geçmişlere sahip dört gitaristin bir araya gelmesiyle kurulan 40 Fingers, klasik gitar için alışılmış sınırların ötesine geçerek kendi evrensel dilini yaratıyor. Andrea Vittori, Emanuele Grafitti, Matteo Brenci ve Enrico Maria Milanesi, her biri farklı tarz ve tekniklerden beslenerek sahnede dört ayrı kişiliği tek bir sese dönüştürüyor.  

Grubun felsefesi net: “Az çoktur.” Armoniden ritme, sesten dinamiklere kadar her aşamada ortaklaşa bir yaratım süreci var. “Dört enstrüman arasında dengeyi bulmak en zor kısım. Bu yüzden eklemekten çok çıkarmaya zaman harcıyoruz” diyorlar. Klasik müzikten rock ve pop’a, film müziklerinden modern klasiklere uzanan geniş repertuvarlarıyla dörtlü, 22 Kasım’da İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi -ICEC sahnesinde.  

Dört gitar, tek bir ses: 40 Fingers

 
“Basit, akılda kalıcı ve enerjik” 
 
Öncelikle bir not düşmek isterim, grup adınızı çok sevdim hem eğlenceli hem de esprili. Biraz geçmişe gidelim, 40 Fingers nasıl doğdu? Sizi bir araya getiren heyecan ve enerji neydi? 
 
Her şey çok doğal bir şekilde gelişti. Bazılarımız zaten önceden arkadaştı ve bazı yerel etkinliklerde birlikte çalmıştık, fakat bir grup olarak hep birlikte ilk kez memleketimiz Trieste’de, tamamen akustik gitara adanmış bir gecede sahne aldık. Enerji inanılmazdı ve ilk notalardan itibaren hepimiz özel bir şeylerin gerçekleştiğini hissettik. Dörtlü olarak çalmanın yepyeni bir ses ve yaratıcılık dünyasının kapılarını açtığını fark ettik. Grubun adı daha sonradan, neredeyse bir şaka gibi ortaya çıktı, ama dört müzisyenin tek bir büyük ses yaratma fikrine mükemmel şekilde uydu. İnternette birçok kişi bize İngilizcede aslında “32 parmak ve 8 başparmak” dememiz gerektiğini söyledi, ancak bunu fark ettiğimizde artık çok geçti. Ve dürüst olmak gerekirse, biz bu hâlini seviyoruz; basit, akılda kalıcı ve enerjik geliyor, tıpkı müziğimiz gibi. 
 
Sizleri biraz yakından tanıyalım; 40 Fingers üyeleri kimlerden oluşuyor, müzikal geçmişleri nedir? 
 
Her birimiz farklı bir müzikal dünyadan geliyoruz ve bu çeşitlilik, sound’umuzu bu kadar zengin ve dinamik yapan şey. Andrea rock ve elektro gitar kökenli, fakat aynı zamanda Kelt ve İrlanda müziğinin, bluegrass’in ve geleneksel İskoç ezgilerinin büyük bir hayranı. Kelt kültürüyle ilgili her şey onu büyülüyor; Tolkien’in hikâyelerinden bir bardak Guinness’e kadar. Grubun rock’n’roll ruhu; performanslarımıza her zaman enerji ve ivme katıyor. Emanuele’nin kökleri klasik müziğe dayanıyor. Klasik gitarın zarafetini ve hassasiyetini seviyor ve flamenko ile Latin tarzlarına derin bir tutkusu var. Dördümüz arasında düzenleme yapmaktan en çok keyif alan o; geleneği yeni fikirlerle yaratıcı biçimde harmanlamanın yollarını sürekli buluyor. Matteo, pop, funk ve soul gruplarında yıllarca elektro gitar çaldı, ancak bir noktada Tommy Emmanuel gibi sanatçılar sayesinde akustik fingerstyle’ı keşfetti ve bu yolunu tamamen değiştirdi. Video yapımcılığı ve fotoğrafçılık geçmişi olan çok yaratıcı biri; gruba güçlü bir görsel ve sinematik duyarlılık katıyor. Ayrıca müzik prodüksiyonu ve ses mühendisliğine de tutkuyla bağlı, grubun kayıtlarının ve stüdyo çalışmalarının çoğunu o üstleniyor. Enrico caz kökenli bir gitarist ve gerçek bir virtüöz. Parmak stili gitara ve Tommy Emmanuel gibi sanatçılara olan sevgisini paylaşıyor, fakat aynı zamanda orkestra düzenlemeleri ve film müziklerine de büyük bir tutkuyla bağlı. Ennio Morricone, Hans Zimmer ve John Williams gibi büyük bestecilere hayran ve bu sinematik etki düzenlemelerinde sıkça hissedilebiliyor. Harmoni ve doğaçlama konusundaki derin anlayışı, müziğimize ekstra bir sofistike ve duygusal katman ekliyor. Bu dört çok farklı yol, 40 Fingers’ta mükemmel bir şekilde birleşiyor. Her birimiz kendi tadını ve kişiliğini katıyor ve birlikte, hiçbirimizin tek başına ulaşamayacağı ve başaramayacağı bir şeyi yaratıyoruz: İmzamız hâline gelen benzersiz bir sound bileşimi. 
 
Özgün eserler ve cover’lardan oluşan geniş bir repertuvara sahipsiniz. Müziğiniz farklı türleri harmanlamaktan oluşuyor. Peki; siz yarattığınız müziği nasıl tarifliyorsunuz ve müzikte derdiniz, hedefiniz nedir? 
 
Müziğimizi dünyalar arasında bir buluşma noktası olarak görmeyi seviyoruz: klasik ve çağdaş, akustik ve sinematik, samimi ve güçlü. Amacımız, kelimeler olmadan hikâyeler anlatmak; insanları yalnızca dört gitar kullanarak duygusal olarak etkilemek. Tekniği sadece teknik göstermek için kullanmakla/göstermekle ilgilenmiyoruz. Dinleyicilerin gerçek bir şeyler hissetmesini istiyoruz; nostalji, enerji, huzur, heyecan. Eğer insanlar konserimizden tam olarak tarif edemedikleri, açıklayamadıkları duygularla ayrılıyorsa, görevimizi yerine getirmişiz demektir. 
 
“Müziğin nefes alması ve özgürce konuşması” 
 
Dördünüz de farklı coğrafyalardan ve farklı duygusal geçmişlerden geliyorsunuz. Bu farkları nasıl dengede tutuyorsunuz ve bunun müziğinize yansıması nasıl oluyor? Bugünün dünyasında kelimeler bile artık anlamını yitiriyor ve anlaşılamıyorken, sözsüz müzikte duyguyu anlatmak kolay olmasa gerek! Dünya algısına rağmen, dinleyicilerinizi etkilediğiniz kesin; peki, siz sahnede neler yaşıyorsunuz ve his dünyanızda çarpışma nasıl sirayet ediyor? 
 
Bu farklılıklar aslında bizim en büyük gücümüz. Müziği canlı, sürekli gelişen bir şey hâline getiriyor. Canlı çaldığımızda bu bir diyalog gibi, bazen oyunlu, bazen derin, ama her zaman içten. Sahnede tamamen o ânın içindeyiz; çok fazla dinleme, göz teması ve bizi yönlendiren küçük jestler var. Duygusal olarak inişli çıkışlı bir yolculuk gibi… Bazen meditasyon gibi, bazen de fırtına. Ama güzel olan şu ki, sözler olmadan bile dinleyici her duyguyu anlıyor. Enstrümantal müziğin güzelliği, dünyanın her köşesine aynı yoğunlukla ulaşabilmesi. Sözsüz olduğu için herkes tarafından aynı şekilde, yani duygular aracılığıyla anlaşılabiliyor: Kültürün veya dilin ötesinde, hepimizi birbirine bağlayan evrensel bir dil bu ve biz sahnede her gece tam olarak bunu hissediyoruz. 

Dört gitar, tek bir ses: 40 Fingers

 
 
Gruptaki yaratıcı süreç nasıl işliyor? Mesela, aranjmanlarda dördünüzün “rolü” nasıl belirleniyor? Ve klasik gitar tekniklerini modern müzikle harmanlarken hangi detaylar önceliğiniz oluyor? 

Genellikle içimizden biri ilk fikri veya taslak bir düzenlemeyi getiriyor ve ardından birlikte geliştirmeye başlıyoruz. Herkes armoniden ritme, sesten dinamiklere kadar katkı sağlıyor. En zor kısım dört enstrüman arasında dengeyi bulmak, bu yüzden eklemekten çok çıkarmaya zaman harcıyoruz. “Az çoktur” gerçekten inandığımız bir şey. Farklı enstrümanlar denemeyi seviyoruz ve perküsyon unsurlarını kullanmaktan da keyif alıyoruz. Her parça farklıdır ve her düzenlemeyi benzersiz kılan şeyi öne çıkarmaya çalışırız. Bazen bu benzersizlik melodide olur, bazen de alışılmadık bir enstrümanın kullanımında ya da ritmik ve perküsyon bölümünde. Bu tamamen şarkıya bağlı olarak değişiyor. En heyecan verici an, içimizden birinin bir fikir taslağı getirmesi ve diğerlerinin kendi dokunuşlarını eklemeye başlamasıdır. İşin nereye gideceğini asla tam olarak bilemezsiniz. Bazen bir yönde başlarız ama parça tamamen beklenmedik bir şeye evrilir; çoğu zaman hayal ettiğimizden çok daha iyi bir şeye dönüşür. Birlikte çalışmanın güzelliği de bu. Klasik tekniği modern müzikle harmanladığımızda, her zaman duyguyu ön planda tutarız. Klasik gitarın hassasiyetini ve disiplinini kullanarak taze ve çağdaş bir şey şekillendiriyoruz. Teknik asla amaç değildir; müziğin nefes almasını ve özgürce konuşmasını sağlayan bir araçtır. 
 
İki albümünüz var: “40 Fingers” ve “Guitar Rhapsody”. Yakın gelecekte yeni bir albüm çalışması var mı? Varsa, temasını ne olarak belirlediniz? 
 
Evet, yeni müzikle üzerinde çalışıyoruz. Bir sonraki albümün, son turlarımızda ne kadar büyüdüğümüzü, daha özgün materyaller ve daha geniş bir müzikal fikir yelpazesiyle yansıtmasını istiyoruz. Ama aynı zamanda, belirli bir türe ya da konsepte odaklanan yeni bir cover albümü yapma fikri de bizi gerçekten heyecanlandırıyor ve ilham veriyor. Dört gitarın sesi üzerinden yeniden yorumlamayı çok istediğimiz inanılmaz eserler var. Ana temamız bağlantı olacak: İnsanlar, kültürler ve duygular arasında. Her parçanın kendine özgü bir hikâyesi ve atmosferi olacak, fakat hepsini birbirine bağlayan şey müzik aracılığıyla kurulan o birlik fikri olacak. 
 
“Dünyanın başka bir kopyaya ihtiyacı yok” 
 
Queen’in “Bohemian Rhapsody” parçasına yaptığınız düzenleme YouTube’da milyonlara ulaştı. Ve resmi Queen web sitesinden de övgüler aldı. Buradan hareketle, bu tür platformlar sizin hikâyenizde nasıl bir rol oynadı? Ve bizler bu platformların etkisindeyken, zamanın ruhu / zeitgeist’i yakalayabiliyor muyuz sizce? 
 
Dijital platformlar bizim hikâyemizde büyük rol oynadı. YouTube, Spotify veya sosyal medya olmasaydı, muhtemelen dünyanın dört bir yanından bu kadar çok insana ulaşamazdık. Bugün, yalnızca bir kamera ve birkaç gitarla gezegenin her köşesindeki dinleyicilere ulaşabilmek ya da bağlantı kurabilmemiz gerçekten inanılmaz. Özellikle bizim gibi enstrümantal bir grup için, bu araçları kullanmamak düşünülemezdi. Bu platformlar kapılar açtı, fırsatlar yarattı ve sundukları görünürlük sayesinde dünyayı dolaşmamıza imkân tanıdı. Tüm bunların ücretsiz ve herkes için erişilebilir olduğunu düşünmek bile muhteşem. Bundan yararlanmamak çılgınlık olurdu. Ama aynı zamanda kolay değil. Nasıl iletişim kuracağınızı, nasıl yaratacağınızı, nasıl hızlı hareket edeceğinizi bilmeniz gerekiyor. Bu platformlar harika ama aynı zamanda zorlu, talepkâr. Tutarlılığı ve yaratıcılığı ödüllendiriyorlar; bu da aynı anda müzisyen, prodüktör, video editörü ve içerik üreticisi olmaya hazır olmanız gerektiği anlamına geliyor. Elbette artıları ve eksileri var. Olumlu yanı, müziğin hiç olmadığı kadar açık ve demokratik hâle gelmiş olması; herkes sanatını paylaşabiliyor. Olumsuz yanı ise her şeyin çok hızlı ilerlemesi ve bazen görünür kalma baskısının yaratıcılığı etkileyebilmesi. Ama şunu öğrendik: Gerçekten öne çıkmanın tek yolu özgün olmak. Başkalarını etkilemek ya da bir trend’e uymak için bir şey yapmaya çalıştığımız her seferinde işe yaramadı. Kendimize sadık kalmak her zaman karşılığını veriyor çünkü insanlar bir şeyin gerçek olup olmadığını hissedebiliyor. Sonunda dokunulmadan kalması gereken şey kimliğimizdir. Araçlar değişir, platformlar evrilir, ama müziğin özü ve duygu aynı kalır. Biz de yaptığımız her şeyde bunu korumaya çalışıyoruz. 

Dört gitar, tek bir ses: 40 Fingers

 
Film müziklerine olan tutkunuzu biliyoruz; “Yıldız Savaşları”, “Harry Potter”, “Son Mohikan”, Disney potpurileri ve “Game of Thrones” gibi… Bu rotadaki hayalleriniz ve projeleriniz neler? Hayaller demişken; 10 veya 30 yıl sonra bu röportajı okuyacak olan 40 Fingers’a ne söylemek isterdiniz? Zira bu cevabınız genç müzisyenlere de bir nevi rota olacaktır! 
 
Film müzikleri bizi her zaman büyülemiştir, çünkü kelimeler olmadan hikâye anlatma gücüne sahip. Bu, kendimizi derinden yakın hissettiğimiz bir şey. Gelecekteki en büyük hayallerimizden biri, bir film ya da dizi için özgün bir beste yapmak; görsel dünyanın parçası hâline gelen ve insanları görüntü ve ses aracılığıyla duygusal olarak etkileyen müzik yaratmak. Bu, yaptığımız şeyin doğal bir evrimi gibi hissettirirdi. Ayrıca 40 Fingers için yeni yönler keşfetmeye devam etmek istiyoruz: Daha fazla özgün beste, orkestralarla ya da farklı türlerden sanatçılarla iş birlikleri ve belki de bir gün tamamen sinemaya ya da sevdiğimiz tek bir besteciye adanmış bir konsept albüm. Gitarlarımızı daha büyük bir toplulukla birleştirmek, akustik dokuları sinematik bir derinlikle harmanlamak fikri bizi gerçekten heyecanlandırıyor. Kendimize 10 ya da 30 yıl sonrasına bir mesaj gönderebilseydik; bu her şeyi başlatan o kıvılcımı, birlikte çalmanın verdiği neşeyi ve müziğin yarattığı hayret duygusunu asla kaybetmemek olurdu. Ne kadar ileriye gidersek gidelim ne kadar şey değişirse değişsin, bizi hayatta tutan his budur. Ve genç müzisyenlere şunu söylemek isteriz: Acele etmeyin. Sabırlı olun, merakınızı koruyun, her gün prova yapın, sound’unuz üzerinde çalışın. Etkilemek için değil, ifade etmek için çalın. Dünyanın başka bir kopyaya ihtiyacı yok; sizin sesinize, duygunuza, hikâyenize ihtiyacı var. Uzun vadede her zaman özgünlük kazanır. 
 
Pek çok ülkede sahne aldınız; şu anda aklınıza gelen, bugüne kadar yaşadığınız en duygusal veya en absürt veyahut çok güldüğünüz anınız hangisi? 

O kadar çok anı var ki! Bir keresinde büyük bir açık hava festivalinde çalıyorduk ve gösterinin tam ortasında aniden dev bir fırtına çıktı. Rüzgâr ve yağmur çok şiddetliydi, ama biz sırılsıklam olmamıza rağmen çalmaya devam ettik ve gelen dinleyiciler yerinden hiç kıpırdamadı. Yağmurluklarının altında durup gülümseyerek ve alkışlayarak bize eşlik ettiler. Bu, sahnede yaşadığımız en duygusal anlardan birine dönüştü. Böyle anlar, müziğin ne kadar güçlü olabileceğini hatırlatıyor; çünkü ne olursa olsun insanları birbirine bağlıyor. 

Dört gitar, tek bir ses: 40 Fingers

 
“Sıradan bir performanstan öte duygusal bir deneyim” 
 
Klasik soruya geldik. Bu İstanbul’da ilk konseriniz. Konsere gelecek müzik tayfasına performansınızı tarif etseniz, bu nasıl olurdu; o gece gelenleri neler bekliyor? / İç ses: Meramım şu, geçen yıl İtalya’daydım yaklaşık 10 şehrinizi dolaştım ve gördüğüm şu ki, kesinlikle Türkiye ve İtalya insanları aynı heyecanlı damardan geliyor; Akdeniz havası hâkim karakterlerimizde ve üretimlerimizde! Müziklerinizi de bizim kültürümüze çok yakın bulduğumu itiraf etmeliyim; sanırım 22 Kasım’da başka bir bağ yakalayacağız! 

Nihayet İstanbul’a gelebildiğimiz için çok heyecanlıyız. Güzelliği, kültürü ve sıcaklığı hakkında çok şey duyduk ve bunu bizzat deneyimlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Yeni bir ülkede çalmak bizim için her zaman yeni bir sayfa açmak gibi; farklı bir dil konuşan ama aynı müzik sevgisini paylaşan insanlarla tanışmak gibi. Konser, enerji ve duygunun bir karışımı olacak; dinleyicileri rock ve poptan film müziklerine ve klasik temalara kadar farklı dünyalarda bir yolculuğa çıkaracak iki saatlik bir müzik deneyimi. Her düzenlemenin kendine özgü bir hikâyesi var ve biz her konseri sıradan bir performanstan öte duygusal bir deneyim gibi hissettirmeye çalışıyoruz. İnsanların günlük problemlerinden kopup gözlerini kapatmasını ve müziğin onları bir süreliğine başka bir yere götürmesine izin vermelerini istiyoruz. Türkiye’deki dinleyicilerin müziğe çok tutkulu olduğunu biliyoruz ve umarız Akdeniz ruhumuzu da hissederler. İtalyanlar ve Türkler aynı ateşi, aynı sıcaklığı, o yakınlık ve spontane duygusunu paylaşıyor. Ve birkaç sürpriz de hazırlıyoruz… Ama öğrenmek için konsere gelmeniz gerekecek. Bu, neşe, duygu ve kesinlikle çok enerji dolu bir gece olacak. Şimdiden hissedebiliyoruz. 
 
Bugünlerde size iyi gelen neler var; kitap, albüm, şarkı veya bir sergi, bir an / fotoğraf karesi gibi veyahut günlük rutininizde sizi besleyen neler var? 

Bizi en çok besleyen şey merak, yeni fikirler keşfetmek, seyahat etmek, insanlarla tanışmak ve birlikte anlar paylaşmak. Sahnede olmadığımız zamanlarda her birimizin kendini şarj etme yolları farklı: Okumak, yemek yapmak, aileyle vakit geçirmek veya sadece deniz kenarında yürümek. Ayrıca arkadaşlarımızla vakit geçirmeyi ve değer verdiğimiz insanlarla birlikte olmayı da severiz. Bizi gerçekten iyi hissettiren şey, tutkumuzu bir işe dönüştürmeyi başardığımızı bilmek ve dört gitar sayesinde dünyayı gezme, yeni yerler, kültürler ve duygular keşfetme fırsatına sahip olmamız. İlham genellikle en basit şeylerden gelir; sessizlik, doğa veya aniden ortaya çıkan bir melodi. 
 
Ve son olarak paylaşmak istediğiniz, bu da var bilinsin, duyulsun dediğiniz neler varsa, paylaşmak isterim? 
 
Müziğimizi dinleyen ve yaptığımız işleri destekleyen herkese sadece teşekkür etmek istiyoruz. Her mesaj, konserlerdeki her gülümseme bizim için çok değerli. Müzik paylaşmakla ilgilidir ve bu yolculuğun bir parçası olabildiğimiz için minnettarız. İstanbul’da görüşmek üzere! Sizler için çalmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.