“Bu gösteriyi sizin için inşa ettik”


“Listelere girmek gibi bir derdimiz yok! Biz, dinleyicide gerçek bir his uyandırmak için şarkı yazıyoruz. Ve belki de o his, bir gün insanların ihtiyaç duyduklarında yeniden dönebileceği bir alan olur veya bir alan yaratır” diyen downtempo grubu Breathe. PSM Loves Summer by %100 Müzik kapsamında 18 Haziran’da Zorlu PSM’de…

Avustralya’nın Sidney şehrinde, eski Movement üyesi Sean Walker ve eski REC Studios kayıt/miks mühendisi Andrew Grant tarafından kurulan Breathe., “You”, “Elite”, “Couples Therapy” ve “Grown-Ish” gibi yapımların fonlarındaki melodileriyle dikkat çekti. “Are You All Good?” ve “Grace” gibi parçalarıyla tanınan ikili, Massive Attack ve Jamie xx’in prodüksiyon kalitesini, Four Tet’in atmosferik ambiyansıyla ustaca harmanlıyor. Pek çok global marka kampanyasında da yer alan Breathe., dinleyicilerini “gizemli ama tanıdık bir duygular coğrafyasına” davet ediyor. Biz de bu davet öncesi, “müziğin konuşmasına izin vermeye çalışıyoruz” diyen ve “bugüne kadarki en kişisel çalışmamız” diye tarifledikleri ilk albüm müjdesini de veren ikiliye ulaştık. (Hatırlatma notu: Breathe. ile ilk tanışma, Ekim 2024’te -İstanbul, İzmir, Ankara konserlerinde- gerçekleşmişti.) 
 
“Bu gösteriyi sizin için inşa ettik”

“Zamansız anlar için müzik yaptık” 
 
İzninizle sondan başlamak isterim. İngiliz yazar, müzisyen ve film yapımcısı Dan Fox, (Minotor Kitap, Osman Şişman çev.) “Gösterişçilik” adlı kitabında şöyle der: “Sanat, tabiatı taklit ettiği çağa, daha radikal fikirleri gösterişçilik olarak görenlerin özlediği o masumiyet çağına asla geri dönmedi. Bilakis ruhunu, dünyayı görmenin yeni biçimlerini icat etmeye adadı. Sanat, kimi dönemlerde, sırtladığı devrimci yükün altında ezilmiş görünür.” Fox’un tarifinden yola çıkarak sizin, kişisel ve müzik hayatınızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve 2025’i ortaladığımız şu günlerde, kısa ve uzun vadede dünya insanlarına ve müziğe karşı öngörünüz ne olur? 
 
Son birkaç yıl hem dünya hem de bizim için büyük bir yeniden kalibrasyon süreci gibi geçti. Gürültü arttı, her şey aciliyet kazandı. Ancak bu karmaşanın içinde, pek çok insan içsel bir derinlik arayışına yöneldi. Bizim için 2024, gölgelerde inşa ettiğimiz bir yıldı. Sosyal medyada kaybolup giden anlar için değil, derinlikli ve zamansız anlar için müzik yaptık. Yavaşlığa, derinliğe ve niyete geri dönmekti amacımız. Geleceğe bakarken umudumuz, insanların gerçek ve samimi olana yönelmeye devam etmesi. Bizce müziğin geleceği, insanlara hem duygusal hem de işitsel olarak güvenli alanlar yaratmakta yatıyor. Bu ister bir şarkı ister bir konser, isterse bir kısa film olsun; sanatçılara sakin, dürüst ve amaçlı hareket etme alanı tanınmalı. Çünkü dünyanın buna çok ihtiyacı var. 
 
Gelelim, Sean Walker ve Andrew Grant’in ortaklığında, 2018’de ilk merhabasını veren, Sidney menşeili Breathe. projenize… Sizi tanıyanlar / takipte olanlar için değil ama ilk defa tanışacaklar için müzikal maceranız nasıl başladı ve ikinizin yolları nasıl kesişti? 
 
Birbirimizi karşılıklı hayranlıkla tanıdık. Sean, Movement projesini yeni noktalamıştı; Andrew ise ünlü REC stüdyolarında prodüksiyon ve ses mühendisliği yapıyordu. Yollarımız, Sidney’de düzenlediğimiz bir prodüktörler buluşmasında kesişti. Bu buluşma, ana akımın dışında kalan sanatçıların bağlantı kurabileceği bir alan yaratma fikriyle -arkadaşlarımızla- birlikte kurduğumuz bir yerdi. O günlerde demolarımızı paylaşıyor, sinemaya olan tutkumuzdan ve kendi başımıza bir şeyler üretmek istediğimizden konuşuyorduk. İşte bu sohbetler ve ortak hayaller, Breathe. slowly’nin temelini attı -ruh hali, hikâye ve incelik üzerine kurulu bir proje olarak şekillenmeye başladı. 
 
“Amacımız ne bağırmak ne de bir mesaj vermek” 
 
Müzik eleştirmenleri sizin için, “Krizin ortasında kaybolan aidiyet duygusunu yeniden sağlamayı amaçlayan iddialı bir yaratım”; “Ham duygularla yüklü ve sinematik bir atmosfer sunuyor, şarkılarında genellikle gece yarısı duygularını ve içsel yolculukları yansıtıyorlar” gibi yorumlarda bulunuyor. Müzikte derdiniz nedir ve yaptığınız müziği, siz nasıl tarif ediyorsunuz?  
 
Bizim müziğimiz -hedefimiz- diyebilirim ki bağlantı kurmak için yaşıyor. Amacımız ne bağırmak ne de büyük bir mesaj vermek -yalnızca bir duyguyu yeterince uzun süre tutmak ki, bir başkası onu tanıyabilsin. Bazen bu bir yas duygusu oluyor bazen bir yakınlık bazen de bir anının sıcaklığı. Listelere girmek gibi bir derdimiz yok! Biz, dinleyicide gerçek bir his uyandırmak için şarkı yapıyor ve yazıyoruz. Ve belki de o his, insanların bir gün ihtiyaç duyduklarında yeniden dönebileceği bir alan olur veya bir alan yaratır. 
 
“Bu gösteriyi sizin için inşa ettik”

Müziğinizi “minimal soul” olarak tanımlıyorsunuz; “minimal” olan nedir, “soul” nerede başlar? 
 
Bizim için minimal olmak, yalnızca gerekli ve temel olanı tutmak demek. Bu sadece ses için veya ses açısından değil, duygu ve hikâye-anlatı açısından da geçerli. Bir parçadaki her öğe, orada olmayı hak etmeli. Öte yandan ruh (soul) ise teknik olarak açıklanamayan her şey. Bir akorun iç burkan tınısı, bir kelimedeki kırılma veya gerginlik veya bir cümlenin ardından gelen sessizlik veya yankı… Minimal olan biçimi tanımlar. Ruh ise o biçimin taşıdığı ağırlıktır. 
 
“Her zamankinden daha fazla gürültü var” 
 
2018’den 2025’e, bu kadar kısa bir sürede, peşine düştüğünüz hikayeleri şarkılarınızla dünyanın pek çok şehrindeki insanlara ulaştırıyor olmak; eğlenceli olsa gerek! Sahne önü görünen o ki, herkes kapılıyor atmosferinize. Peki, sahne arkasındaki yaratım süreci / hissiyatınız nasıl işliyor?  
 
Bizde her şey bir hisle başlar. Bazen bir sohbetten bazen de bir görüntüden ya da bir film sahnesinden doğar. Sonra o hissin etrafındaki dünyayı katman katman inşa etmeye başlarız. Genellikle kısa ama yoğun yazım anları yaşanır, ardından ara veririz. Mesela, deniz kenarında yazma kampları yaptık, karanlık stüdyolarda uzun geceler geçirdik… Ve kısaca, tüm bunların arasındaki her türden deneyimi yaşadık. Artık süreci zorlamıyoruz. Bizi gerçekten harekete geçiren anı bekliyoruz. 
 
Breathe. projesi başladığından bu yana müziğinizde ve dünya müziklerinde ne gibi evrimler / dönüşümler gözlemliyorsunuz? Mesela, analog ve dijital sesler arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? 
 
Bugün her zamankinden daha fazla özgürlük var, ama aynı zamanda daha fazla gürültü de. Başladığımızdan beri içgüdülerimize güvenme konusunda daha iyi olduk. Ses dünyasında hem analog hem dijital araçlar kullanıyoruz -eski space echo’lar, valhalla reverb’lerle ve dijital ses şekillendirme araçlarıyla yan yana yaşıyor. Ancak ekipman konusunda katı kurallarımız yok. Bizim için önemli olan, hangi sesin o duyguyu uyandırdığı. Ne hissettiriyorsa, o kazanır. 
 
Müzik üretiminizde “sessizliğe” nasıl yaklaşıyorsunuz? Zira şarkılarınızda “sessizlik” çoğu zaman en gürültülü an gibi hissediliyor! Müziğinizde anlatı her zaman ön planda değil, çoğu zaman hissettirdikleriyle konuşan notalar var gibi. Sözlerin ve kelimelerin sınırında ne arıyorsunuz?  
 
Bizim için sessizlik her şeydir. Bazen bir şarkının en güçlü anı, hiçbir şeyin olmadığı o andır. Bu boşluk, hem bir gerilim hem de bir yakınlık hissi yaratıyor. Açıkçası sözlerin peşinden koşmayı da her zaman tercih etmiyoruz. Bazen vokal yalnızca bir ruh hâli yaratmak içindir. Örneğin, “Haze” şarkısında, Londra’da kaydedilip Sidney’de tamamlanan giriş vokali, çok fazla şey söylemeden o süzülme hissini kusursuz bir şekilde yansıtıyordu. Sözlerin ve kelimelerin yetersiz kaldığı yerde müziğin konuşmasına izin vermeye çalışıyoruz. 
 
“Bu gösteriyi sizin için inşa ettik”

“Yalnız olmadığınızı hatırlatan” 
 
Büyük plak şirketleriyle yaşadığınız deneyimlerin ardından müziğinizi tamamen bağımsız olarak üretmeye karar vermenizle kurulan, kayıt yapmaktan mix’lemeye ve kliplerinizi yönetmeye kadar, aslında tüm kontrol sizde! Böyle bakınca müthiş bir özgürlük, fakat bir yanıyla da tüm bu yüklerin hepsini maddi-manevi hesaplamak büyük bir çaba gerektiriyordur. Bu süreçte yaşadığınız tecrübeleri düşününce, sizin gibi bağımsız müzik yapmak isteyen genç müzisyenlere öneriniz / tavsiyeniz ne olur? 
 
Vizyonunuzu koruyun, ancak kendinizi izole etmeyin. Topluluk her şeydir. Her zaman içgüdülerinize güvenin ve ne üreteceğini kimsenin dikte etmesine izin vermeyin. Bağımsızlık güzel ve acımasız bir şey. Size özgürlük verir, ancak aynı zamanda netlik, disiplin ve dayanıklılık da gerektirir. Sizi duygusal olarak harekete geçiren insanlarla iş birliği yapın. Algoritmaların peşinden koşmayın, gerçeğin peşinden gidin. Ve unutmayın, zaman ayırmanın buna değdiğine güvenin. Bazı şeylerin doğru bir şekilde büyümesi için alana ihtiyacı vardır. 
 
Hikayelerinizi yalnızca müzikle değil, aynı zamanda görsellikle, sessizlikle ve boşlukla da anlatıyorsunuz. Tam da bu yüzden, şarkılarınızda bir hissin anatomisini de kurcalıyormuşuz hissi hâkim… Dinleyenlerinize nasıl bir ruh hali bırakmak istiyorsunuz? 
 
Dinleyicilerin yalnız olmadıklarını hissetmelerini umuyoruz. İçlerinde bir şey(ler)i fark edebilecek kadar durup dinlenebilmelerini / dinleyebilmelerini istiyoruz. Hedeflediğimiz ve peşinden gittiğimiz ruh hâli ne tam bir neşe ne de tam bir hüzün -daha çok bir varoluş hâli. Bir durgunluk, bir içe dönüş. Size, hayatta olduğunuzu ve yalnız olmadığınızı hatırlatan yumuşak bir sızı gibi… 
 
Son zamanlarda dünyada ilginizi çeken veya hikayesini sevdiğiniz müzikler, müzisyenler, sanatçılar, performanslar kimlere ait? Ve yine son yıllarda, dünyada sizi yoran, kızdıran ya da hırslandıran neler oluyor? 
 
Spotify sayfamızda “breathe moods” adını verdiğimiz geniş bir çalma listesi var. Bu listede yer alan birçok sanatçı bize ilham veriyor; çünkü çoğu, dürüstlük ve niyet taşıyan işler üretiyor. Dünya haline gelince -bu ağırlığı hissetmemek mümkün değil! Savaşlar, eşitsizlik ve iklim krizi hayatımızın merkezinde. Ama aynı zamanda insanların bir araya geldiğini, topluluklar kurduğunu ve umutsuzluğa karşı yaratıcı, sessiz yollarla direndiğini de görüyoruz. Bizi ayakta tutan da bu. Bizi öfkelendiren şeylere gelince -yeni şarkımız “Yesterday” için yayımladığımız klip, bu konuda ne kadar tutkulu olduğumuzu çok iyi yansıtıyor. Klibin açıklaması şöyle: “Yesterday”, İstanbul’un kalbinde çekildi, birbirine âşık olan iki insanın, kapalı kapılar ardında dans ettikleri, yakınlaştıkları anları gösteriyor. Queer aşkın hâlâ sessizlikle ya da utançla karşılandığı bir dünyada, açıkça sevebilmenin taşıdığı sessiz cesareti onurlandırmak istedik. Bu, yalnızca bir aşk hikâyesi değil -kimi seveceğinizi seçme hakkı ve bunun arkasında durmanın gücü hakkında bir ifade… Biz, duyulması gereken sesleri yükseltmeyi seçiyoruz.  
 
“Bu gösteriyi sizin için inşa ettik”

 
Yakın veya uzak gelecekte masanızda veya kafanızda sizi meşgul eden neler var; albüm, projeler, turneler? 
 
Büyük bir heyecanla duyuruyoruz: İlk albümümüz “For Your Darkest Days” bu yıl içinde yayımlanacak! Şimdiye kadarki en kişisel çalışmamız -yavaş yanan, sinematik ve savunmasız bir anlatımı var. Aynı zamanda daha bütünsel ve içine alan canlı performanslar için hazırlanıyoruz; yeni görseller üzerinde çalışıyor, dünyanın dört bir yanından sanatçılarla iş birlikleri kuruyoruz. Bu sadece bir albüm değil -insanların kendilerini bağlantılı ve ait hissedebilecekleri bir yer yaratmak istiyoruz. İhtiyaç duyduklarında dönebilecekleri bir sığınak. 
 
Son olarak klasik soru; 2024 Türkiye turnesi sonrası yeniden İstanbul rotasındasınız. Hayranlarınıza veya ilk defa müziklerinizi deneyimleyecek olan müzikseverlere ne söylemek istersiniz; nasıl bir deneyim bekliyor gelenleri? 

Türkiye’nin ve insanlarının kalbimizde çok özel bir yeri var. Daha önceki konserlerimiz unutulmazdı ve yeniden gelmek bizim için büyük bir onur. Eğer konserimize geliyorsanız şunu bilin: Bu gösteriyi / konseri sizin için inşa ettik. Bir alan açmak veya alan bırakmak, gerçekten bir şeyler hissetmek/hissettirmek için. Ve sizleri görmek ve tanışmak için sabırsızlanıyoruz.    



Notice: ob_end_flush(): Failed to send buffer of zlib output compression (0) in /home/wphaberbotu/public_html/wp-includes/functions.php on line 5471