Geçen pazar günü Atatürk‘ün ölüm yıldönümü nedeniyle Başkan Erdoğan, bildiğim kadarıyla ilk kez çok çarpıcı bir açıklama yaptı. Atatürk’ün erken ölümünü hatırlattı ve şu tespitte bulundu:
“Şayet, Gazi’nin ömrü ve sağlığı en azından bir 10 yıl daha ülkeyi yönetmeye elverseydi, hiç şüphesiz 2. Cihan Harbi sonrası bambaşka bir Türkiye görecektik. Maalesef Gazi’nin vefatıyla bu fırsatı kaçırdık. Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra da başımıza musallat edilen darbeler, zayıf koalisyonlar, kifayetsiz kadrolar ülkemizin küresel kalkınma yarışında geride kalmasına sebep oldu.”
Sayıları az da olsa sol Kemalistlerin de böyle bir yaklaşımı vardı. Atatürk’ün ölümünden önce küresel otorite boşluğunu iyi değerlendirerek Boğazlar ve Hatay meselesini hallettiği bilinen bir gerçek. Yaşasaydı sonrasında neler yapacağı da doğal olarak merak edildi, ediliyor.
Başkan Erdoğan‘ın bu hatırlatmayı yapması sadece geçmişe ilişkin bir hayıflanma değil, ekonomiden dış politikaya Türkiye’nin küresel arenada “bağımsız” tavır almasıyla yakından ilgili ve bir yüzleşme çağrısıydı. Kastettiği o tarih aralığında Türkiye “bağımsız” olamadığı için ülkenin başı darbelerden, ekonomik sıkıntılardan ve küresel kuşatmalardan kurtulamadı.
İkinci Dünya Savaşı’na sokulmadığı için İsmet Paşa ve dönemin CHP’sine övgüler düzülse de bu, ülkenin o tarihten itibaren ABD vesayeti altına girdiği ve ağır bedeller ödediği gerçeğini değiştirmedi. Ülke, sadece iç ve dış siyasette değil, belki de en ağır bedeli bağımsızlığın garantisi olan ekonomide ödedi.
Türkiye’nin sanayileşme hamlesini kim durdurdu?
Savaş sonrası “Batıcı” ekolün Sovyetler’in baskısını da gerekçe göstererek ABD’yle yaptıkları askeri antlaşmalar siyasi bağımsızlığı sınırlarken, ekonomiyi de kendisine bağımlı kıldı. Öyle bağımlı kıldı ki, cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan stratejik fabrikaların çoğu hemen kapatıldı. En başta da temelini Atatürk’ün attığı Kayseri Uçak Fabrikası ve Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası kapatıldı.
Ama ne hikmetse bu süreç CHP ve sol kesim tarafından hep, “Amerikancı” Demokrat Parti’ye mal edildi. Gerçi onlar da 50’li yılların ikinci yarısına kadar pek seslerini çıkarmadılar ya neyse… O tarihten sonra sağ-sol bütün siyasi akımlar her platformda Türkiye’nin neden sanayileşemediğini tartışıp durdu.
Attila İlhan gibi birkaç sol Kemalist dışında sol kesimde kimse bu olayın arka planını dile getirmedi. Hatta CHP bu gerçeği ve sorumlularını hep sakladı. Bugün de aynı kesimler Türkiye’nin milli ve yerli savunma sanayii ve teknoloji hamlelerine, çok yönlü denge siyasetine aynı Batıcı akılla karşı çıktı ve çıkıyor.
Oysa bugün siyasette veya ekonomide yaşanan sıkıntıların temeli o 40’lı yıllarda atıldı. Nihayet bu gerçeği geçtiğimiz 10 Kasım günü CHP’nin yayın organı Halk TV’de ekonomist Mustafa Sönmez’in konuğu Prof. Dr. Şevket Pamuk biraz zorlansa da söyledi:
“Türkiye’nin sanayileşmesi 1940’lı yıllarda durduruldu. O dönem birçok fabrika kapatıldı. Türkiye’nin sanayileşmesi istenmedi.”
O programı CHP’liler izledi mi ya da söylenenleri fark ettiler mi bilmiyorum ama bu gerçek bilinir olsa eminim Başkan Erdoğan‘ın o döneme ilişkin sözleri de bugün izlediği “milli siyaset” de çok daha iyi anlaşılır ve iç cephe çağrısı da karşılık bulur.