Son dakika… Cumhurbaşkanı Erdoğan duyurdu: 13 yeni şehir hastanesi geliyor


İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları: Bugün milletin evinde buluşmaya vesile olan Sağlık Bakanlığımıza, Bakanlığımızın  ekibine ve ayrıca Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığımıza teşekkür ediyorum.

Yurt dışından ülkemize, kurultayımıza ve ödül merasimimize teşrif eden katılımcılara, başkentimiz Ankara’ya hoş geldiniz; şeref verdiniz diyorum. Kurultay çerçevesinde düzenlenen “Üreten Sağlık İş Forumu”ndan çıkan sonuçların, başta sağlık sektörümüz, üniversitelerimiz ve Türk sağlık bilimi olmak üzere milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Farklı kategorilerde TÜSEB ödüllerine layık görülen bilim insanlarımızı, değerli hekimlerimizi canı gönülden tebrik ediyorum. Bu sene ebediyete irtihal eden ve adına ödül takdim edeceğimiz Prof. Dr. Gazi Yaşargil hocamızla birlikte tıp bilimine katkıda bulunmuş, ancak bugün aramızda olmayan hocalarımızı ve doktorlarımızı da bu vesileyle rahmetle, şükranla yâd ediyorum.

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın iftihar ettiği bilim insanı, kıymetli Aziz Sancar hocamıza da hayırlı ve uzun ömürler diliyor; Nobel ödülü alacak daha nice çalışmalara imza atacağına yürekten inanıyorum.

Değerli misafirler, saygıdeğer bilim insanları, yeryüzünde insan hayatından, insanın sağlıklı, onurlu, özgür bir hayat sürmesinden daha kıymetli bir şey yoktur. İnsanın asli varlığına musallat olan marazları ortadan kaldırmak; insan bedenini ve ruhunu sağlıklı kılmak, yaralarını sarmak, hastalıklarını iyileştirmek, acılarını dindirmek meselesi insanlık tarihi kadar eskidir. Deva ve şifa arayışı yeryüzünde insanla başlamıştır ve devam etmektedir.

Esasında bütün kadim geleneklerin, bütün dinlerin, bütün köklü düşünce ve felsefe akımlarının nihai amacı insanın konumunu muhafaza etmektir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen ecdadımız, insanı yaşatmayı merkeze alırken sadece devletin bekası ve sosyal devlet anlayışının altını çizmekle kalmamış, asırlar önce kadim bir hakikati de dile getirmiştir.

“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyen bir hayat felsefesinden, ancak kurucu ve kuşatıcı bir sağlık anlayışı zuhur edebilir.  Ve “tabip” kelimelerinin kökenlerinde ve mana evrenlerinde iyileştirme, selamete çıkarma anlamları olduğu kadar; bilgelik ve hikmetle birlikte hâlden anlama vasıflarının bulunması boşuna değildir. Eski Türk tıbbında “otacılar” olarak isimlendirilen zümrenin aynı zamanda bilge kişiler olması ancak bu hakikatle izah edilebilir.

“TIP İLMİNDEKİ GELİŞMELER, YENİLİKLER, BULUŞLAR, KEŞİFLER İNSANLIĞIN ORTAK MALIDIR”

Değerli dostlar, bu arka plan temelinde şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum: Tıp ilmindeki gelişmeler, yenilikler, buluşlar, keşifler; hangi milletten, hangi devletten, hangi kuruluştan doğarsa doğsun, kaynağı neresi olursa olsun insanlığın ortak malıdır, ortak kazanımıdır, ortak sevincidir. İnsanlık kadar eski bu ilkenin, çağımızın kâr odaklı anlayışında maalesef geçmişe kıyasla zemin kaybettiğini görüyoruz.

Para kazanmayı, rantı, çıkarı, kâr hırsını teşvik eden kapitalist sistem, hayatın pek çok alanı gibi tıpla ilgili para dikte etmeyi de dönüştürüyor. İnsanlığın karşılaştığı modern açmazlardan biri, sağlık sektörünün ve özellikle onu domine edenlerin sınıfsallaşarak kendilerini geniş kitlelerden ayrı, ayrıcalıklı bir katman gibi görmeleridir.

Diğer husus da, tıptaki gelişmelerin insanın hayrına ve insan hayatının kurtarılması için kullanılacağı yerde aksi istikamette kullanılmasıdır. Bunun tıp ilminde ve tabiplik mesleğinde yol açtığı sıkıntıları, siz kıymetli bilim insanlarımızın takdir ve değerlendirmesine bırakıyorum.

“İNSAN SAĞLIĞI VE HASTALIĞI, BİR TAHAKKÜM ARACI OLARAK DA KULLANILAMAZ”

Kadim tıp bilimini çoluk çocuğa sığdırmaya çalışmanın yanlışlığını en iyi sizler biliyorsunuz. Fakat ben burada bir gerçeği açık ve net söylemek durumundayım: Ataların ifadesiyle “Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi var” demektir. Yani sağlık, her işin başıdır; mutlu ve huzurlu bir hayatın temel şartıdır. Gerçekten de, şayet sağlığınız yerindeyse, gerekirse taşı sıkar, suyunu çıkartır, bir şekilde hayatınızı idame ettirirsiniz. Ama sağlığınızı kaybetmişseniz, tüm dünya size altın tepside sunulsa bile gözünüzde hiçbir kıymeti olmaz.

Bunu bilhassa şunun için söylüyorum: Hastalanan her insanın kendini tedavi ettirme imkânı bulamadığı, nihai ürüne dönüşen tıbbi gelişmelerin insanların hizmetine eşit sunulmadığı bir dünya, kabul edelim ki adil, eşit ve yaşanabilir bir dünya değildir.

Hayatı sömürülemezse, insan onuru ticarileştirilemezse; insanın sağlığı ve bunun yanında hastalığı sömürülemez bir pazar veya meta olarak görülemez. İnsan ruhu ve bedeni, insan sağlığı ve hastalığı, sadece ticarete konu edilemeyeceği gibi bir tahakküm aracı olarak da kullanılamaz.

Gelinen noktada, dünyanın sağlık alanında daha sıhhatli, daha rafine, İbni -Sina ve Hipokrat çizgisine daha yakın bir bakış açısına kavuşması gerektiği anlaşılıyor. Evet, bunu açık yüreklilikle konuşmak, bunu tartışmak; böyle bir dönüşüm için ön almak, risk almak, mücadele etmek zorundayız.

Değerli kardeşlerim, kıymetli hekimlerimiz, tabii ki tüm bunları ifade ederken şu gerçeği de göz ardı etmiyoruz: Gazze’de tam iki yıl boyunca hastanelerin bombalanmasına, hastaların, sağlık çalışanlarının, çocukların, hatta gözdeki masum bebeklerin katledilmesine seyirci kalan bir dünyadan, böyle bir dünyaya geçmek şüphesiz kolay olmayacaktır.

İnsanlık, bir hayatı kurtarmanın sevincini kolektif olarak yaşadığı, dünyaya sağlıklı gelen bir bebeğin sevincini kendi sevinci olarak gördüğü zaman, inanın dünya cennete dönüşecektir. İşte bunun için çalışıyoruz. Sizler de aynı şekilde bunun için emek veriyor, çabalıyor, ter döküyorsunuz. Bir insanı iyileştirmeye maddi anlamda değer biçilemez. Bir hayatı kurtarmanın maddi anlamda pahası ölçülemez. Evet, işte tüm mesele budur. Hastaya şifa olma bilincinin adeta genlerimize işlediği bir coğrafyanın, bir medeniyetin varisleri olarak nerede durduğumuzu ve misyonumuzun ne olduğunu idrak etme mecburiyetimiz var.

Bizler, unutmayın, Lokman Hekim’in varisleriyiz. Bizler, Batı’da tıp ilminin temelini atan İbni Sina’nın varisleriyiz. Bizler, Anadolu’yu şifahanelerle ören, insanlığın şifa ve deva arayışına kurumsal anlamda çözümler üreten büyüklerimizin varisleriyiz.

Nasıl ecdadımız Anadolu’yu şifahanelerle ilmek ilmek dokuyarak bir şifa medeniyeti inşa etmişse; nasıl istiklal ve istikbal mücadelemizin en büyük payelerinden biri Tıbbiyenin olmuşsa, inşallah Türkiye Yüzyılı’nın sancaktarlarından biri de buradaki kardeşlerim olacak: doktorlarımız, bilim insanlarımız, sizler olacaksınız. Ben buna tüm kalbimle inanıyorum. Her birinize teşekkür ediyor, şimdiden tebriklerimi iletiyorum.

“SON 23 YILDIR SAĞLIĞA BÜYÜK ÖNEM VERDİK”

Değerli misafirler, insan merkezli siyaset anlayışımızın bir gereği olarak, son 23 yıldır sağlığa büyük önem verdik. Yürüttüğümüz çalışmalarla yaygın, kaliteli ve ekonomik bir sağlık sistemini hayal olmaktan çıkarıp halkımızın hizmetine sunduk.

Anayasamızın en temel hükümlerinden olan sosyal devlet ilkesinin rehberliğinde, ekonomik durumu iyi olmayan vatandaşlarımızın da sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde istifade edebilmelerini sağladık. İlaç almak için insanların sabahın köründe yollara düştüğü; muayene sırası alabilmek için saatlerce kuyrukta beklediği; parası yetmeyince hastalarımızın rehin tutulduğu günler, inşallah bir daha gelmemek üzere geride kaldı.

Bugün, toplam 1 milyon 470 bini aşan sağlık personelimizle hamdolsun 86 milyon vatandaşımıza birinci sınıf sağlık hizmeti sunuyoruz.

Personel sayımızı yüzde 288 artırdık. Dikkatinizi çekiyorum: Son bir buçuk yıl içinde, 57 bin 504’ü hekim olmak üzere 99 bin 567 yeni atama yaptık. Türkiye’de hekim sayısının artması, yalnızca hastalarımızın değil, onlara hizmet veren değerli hekimlerimizin de işini kolaylaştırdı, yükünü hafifletti.

Kamu hastanelerimizin yüzde 80’ini yeniledik veya yeniden inşa ettik. 794 yeni hastaneyi hizmete kazandırarak, kamu hastanelerinde toplamda 173 bin yatağa ulaştık. 2002 yılında kamuda yalnızca 7 bin nitelikli yatağımız vardı. Bugün bu sayı, 18 kat artışla 122 bine ulaştı. Toplam yatak sayımız ise 164 binden 271 bine yükseldi. Son bir yılda, 4.060 yatak ünit kapasiteli 60 projeyi bitirdik.

“13 ŞEHİR HASTANESİNİN YAPIMI DEVAM EDİYOR”

Yapılanlar sadece bunlarla sınırlı değil. 2023 yılında yaşadığımız depremin yaralarını hızla sarıyoruz. Bölgeyi yeniden ayağa kaldıracak kalıcı sağlık yatırımlarını hızlandırdık. Böylece, 5.123 yataklı 109 sağlık tesisini tamamladık. 11 ilimizde deprem öncesinde kamu hastanelerinde 23.733 yatakla hizmet sunulurken, bugün 27.503 yatakla sağlık hizmeti veriyoruz. Gaziantep 25 Aralık Devlet Hastanesi’nin 300 yataklı ek binası ile Kahramanmaraş 600 yataklı devlet hastanesini yıl bitmeden açacağız.

Sağlık döneminde hayati rol üstlenen şehir hastanelerimizden 25 tanesi hizmete girdi. 13 şehir hastanesinin yapımı devam ediyor. Toplamda 9 şehir hastanesinin sağlık kampüsünün ihale, proje ve arsa çalışmaları devam ediyor.

Başta şehir hastanelerimiz olmak üzere sağlıkta kurduğumuz sistem, dünyanın pek çok ülkesi tarafından ilgiyle takip ediliyor. Öyle ki güçlü sağlık altyapımız sayesinde artık pek çok branşta sadece bölgemizdeki ülkelerin vatandaşlarına değil, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere küresel ölçekte sağlık hizmeti verebilen bir ülke konumuna ulaştık.

Daha burada saymaya kalksak, değil saatler, günler alacak; birçok yatırımı, projeyi, devrim niteliğinde reformu hayata geçirdik.  Tüm sorunları çözdük, tüm sıkıntıları giderdik iddiasında kesinlikle değiliz. Sağlık gibi dinamik bir alanda ihtiyaçlar hiçbir zaman bitmez, bitmeyecek. Ancak elini vicdanına koyan herkesin kabul ettiği üzere, Türk sağlık alanında büyük bir devrime imza attığımız tartışmasız bir gerçektir. Türk sağlık sisteminin gücü, kabiliyetleri ve şokları karşısındaki kapasitesi, Covid-19 salgınında çok net görülmüştür.

Buna rağmen mevcut durumla yetinmiyoruz. Biraz önce Sağlık Bakanımız da güncel çalışmalardan bahsetti. Milletimizden gelen teklifler, tenkitler, şikâyetler, serzenişler ve tespitler doğrultusunda sağlık sistemimizi iyileştirmeye devam ediyoruz.

Şunun da bilinmesini isterim ki, son 23 yılda sağlık alanında ne yaptıysak, bilim insanlarımızla istişare hâlinde yaptık. İnşallah çok daha fazlasını yine sizlerle birlikte başaracağız.

Değerli dostlar, şüphesiz bunların tamamı önemlidir, kıymetlidir. Türkiye ve Türk milleti adına gerçekten gurur verici gelişmelerdir. Fakat sadece 23 yıllık sürede bunları başarmış olmamız, hedeflerimizin tamamına ulaştığımız anlamına gelmez.

Bakınız, donanım ve sağlık altyapısında dünyada birinci ligde olmamız yetmez. Vatandaşın sağlık hizmetlerine eşit erişiminde gıpta edilen ülkelerden biri olmamız yetmez. Sağlık hizmetlerini devlet olarak ücretsiz karşılamamız yetmez. Tıp eğitiminde, dünya standardının üzerinde doktorlar yetiştirmemiz yetmez. Başta tıp ve ilaç olmak üzere bilimsel araştırmalarda da dünyanın en iyi ülkelerinden biri olmak durumundayız.

Aynı şekilde, gerekli AR-GE yatırımlarını yaparak tıbbi cihaz üretiminde de yeni bir aşamaya geçmek zorundayız. Cumhurbaşkanı olarak, sağlıkla ilgili hususlarda kapsamlı bir millileşme ve yerlileşme hamlesine olan ihtiyacı sık sık dile getiriyorum. Ancak bu konuda, tüm şahsi çabalarıma rağmen hedeflerimizin çok uzağında olduğumuzu da gayet iyi biliyorum. Savunma sanayinde olduğu gibi burada da içeriden ve dışarıdan farklı engellerle karşılaşıyoruz.

Ama nasıl ki zor oyunu savunma sanayinde bozmuşsa, inşallah yerli ilaç ve tıbbi cihaz üretiminde de Allah’ın izniyle bozacaktır. Çalışacağız, çalışacağız, geliştireceğiz, üreteceğiz. Hepsinden de öte, zorluklar karşısında yılmayacağız ve Türkiye’yi çok farklı bir seviyeye hep beraber taşıyacağız.

Onun için bugün ödül alan bilim insanlarımızın çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Her biriniz, tıpkı Aziz Sancar hocamız gibi, bilimsel çalışmalarınızla yeni yol açıyor; sizden sonra geleceklere cesaret aşılıyorsunuz. Sizlerin bu çalışmaları, inşallah diğer hekimlerimize de örnek olacak, ilham kaynağı olacak ve daha farklı projelere başlamak için cesaret verecektir.

Bu duygularla, ödül sahiplerini tekrar canı gönülden tebrik ediyorum. 11. Türk Tıp Dünyası Kurultayı sonuçlarının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ödül törenimize ve kurultaya katkı veren herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.