“Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim”


“Anahtar Deliğinden Gişeye Bakan Üç Kişi ve Sonat” ile “Kozalar” oyunlarından tanıdığımız Anti Tiyatro’nun yeni oyunu, Antik Çağ tragedya ustası Sophokles’in M.Ö. 440’larda kaleme aldığı “Antigone”… Bundan 20 yıl önce mezuniyet oyununda Kreon’u oynarken aklına kazınan “2500 yıldır değişmeyen dünya düzeni” fikrini bugüne taşıyan yönetmen Ömer İvedi, “Antigone”u 2025’in aynasında yeniden kuruyor: “Biz bu oyuna bir tragedyadan fazlası diyoruz; bu bir haykırış, bir başkaldırı.”

Bugüne kadar pek çok tiyatro yorumundan sahnede dikize yattığımız “Antigone”, bu defa “Anahtar Deliğinden Gişeye Bakan Üç Kişi ve Sonat” ile 2024’te Üstün Akmen Ödülleri’nde “Yılın Dramaturgu” seçilen Ömer İvedi’nin uyarlayıp yönettiği haliyle karşımızda. Greenbox estetiğiyle bugünün ekran kültürünü de oyunun omurgasına dahil eden İvedi; “Antigone”un binlerce yıllık çığlığının hâlâ neden duyulduğuna dair izleyiciyi düşünmeye çağırıyor. 

“Sadece bir oyun değil… Bir direniş. Antigone, sahnede yalnızca bir karakter değil; vicdanın sesi, adaletin çığlığı, suskunluğa karşı bir haykırış. Bu oyun, bireyin devletle, insanın yasayla, kalbin akılla çarpışmasının ötesinde; direnişin sahneye dönüşmüş hâlidir. Her çağda, her ülkede yeniden doğan Antigone, bu kez de bize soruyor: Sessiz mi kalacaksın, yoksa sen de kendi direnişini mi başlatacaksın? İnadın, cesaretin ve adalet arayışının hikâyesi…” Bu peşrevden meramını veren oyunun hareket tasarımı Münibe Millet’e, ışık tasarımı Teoman Akdeniz’e, dekor tasarımı Selenay Fidan’a, kostüm tasarımı ise Eda İvedi’ye ait. Teoman Mermutlu, Münibe Millet, Ali Güvendi, Ceylan Batı ve Uluç Özkök’ün oynadığı 60 dakika, tek perdelik oyunun yönetmeni ve Anti Tiyatro kurucusu Ömer İvedi ile konuştuk.

“Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim”

(Es notu: İzninizle röportajın fonunu da yine oyunun müziklerinden verelim: Fransız besteci ve prodüktör Gabriel Saban / “Dramatic Neoclassical Music Mix 1-Epic Cello and Dark Academia Classical Orchestra” ve Selim Işık / “Harmandalı”. / Ajandaya notlar düşülür niyetine oyun programı şöyle: 20 Kasım- 10 Aralık Pax Sahne; 25 Kasım Cihangir Atölye Sahnesi.) 
 
“2025 perspektifinden ele almak istedim” 
 
Bugüne değin şehir, devlet ve özel tiyatroların sahnesinde pek çok kez endam eden “Antigone”u, Anti Tiyatro repertuvarına ekleme motivasyonunuz neydi? 

İlk olarak ukde. Bundan 20 yıl önce mezuniyet oyunumda Kreon rolünü oynamıştım. Daha toy bir oyuncu adayıyken kafama, “dünya düzeni 2500 yıldır nasıl değişmez” düşüncesi kazınmıştı. İnsanların binlerce yıldır aynı dertleri yaşamın merkezinde taşıyor olması yeterince ürperticiydi. Bundan hareketle oyunu 2025 perspektifinden ele almak istedim. Sonuç korkunçtu, gerçekten hiçbir şey değişmemişti. 
 
Uyarlama ve sahnelemede hangi tür enstrümanları masaya yatırdınız? Tüm bu süreçte öncelikleriniz veya dikkat kesildiğiniz detaylar nelerdi? 

Oyunun geçtiği Thebai şehrinin günümüzde Balıkesir’in Havran ilçesine denk geldiğini öğrendiğimde, ilk olarak “Oyunun müziği ne olmalı?” diye düşündüm. Antik Yunan deyince, bizim buraların olduğu çoğu insanın aklına gelmez. Müziği buldum ve gerisi çorap söküğü gibi ilerledi. Müziğin ne olduğunu spoiler vermemek için söylemiyorum. Hikâye, bizim coğrafyamızın binlerce yıllık hikâyesi. Acı olan hâlâ devam etmesi. 
  
Bu metne hayat verenlerin yorumundan, kadrajından dinlersek, nasıl bir oyun bu, meramı nedir?  
 
Bu oyun birey ile devletin; adalet ile vicdanın, bireysel çıkarlar ile kamunun olanın çatışmasını irdeliyor. Biz, “Antigone” için sadece bir oyun demiyoruz. Bu oyun bir haykırış, bir direniş. Seyirciye de şunu soruyoruz: “Bu zulme sessiz mi kalacaksınız, yoksa siz de kendi direnişinizi mi başlatacaksınız.” 

“Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim”

  
“Mahallemizin en sevilen ablası” 
 
Metnin zamansızlığı aşikâr… “Antigone”un “ölüyü gömmek” için erk’e veya düzene karşı çıkışı çok eski bir mitolojik fikir olsa da, günümüz dünyasında göçmen hakları, vatandaşlık tanımı, bireysel eylemcilik gibi bağlamlarla da yeniden anlam kazanıyor. Buradan hareketle, Sofokles’in hikâyesi ve karakter(ler)i bugün nereye/ kimlere denk düşüyor? 

Bunu provalarda da konuştuk ve tek bir kişi üzerinde karar veremedik. Bize göre “Antigone” Rusya-Ukrayna savaşında bir doktor; Suriye’de bir gazeteci; Afganistan’da sınırda insanlara yardım eden bir aktivist; Cumartesi Anneleri’nin yoldaşı; üniversite öğrencilerinin gönüllü avukatı; kansere çare arayan bir hekim; bir insan hakları savunucusu. Mahallemizin en sevilen ablası. Cevval kadın dedikleri. 

“Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim”

 
Ekibin buluşması nasıl oldu; sizleri bir araya getiren metindeki hangi detay veya ögelerdi? 

Genellikle bağımsız tiyatrolarda, her oyun kendi ekibini oluşturur. En çok kim istiyorsa onun oluyor rol ya da önceden çalışıp anlaştığın, önerilerle yol aldığın insanlar olur. Kurduğun dünyaya inanan insanlarla yolculuk keyiflidir. 
  
Metni prova ve sahneleme aşamasında yaşadığınız, ilginç, absürt veya “bu da varmış” dediğiniz neleri tecrübe veya -yeniden- teyit ettiniz? 

Bu benim üçüncü rejim ve hepsinde de uzun bir ön hazırlık çalışması yaptım. Yolda karşılaşabileceğimiz her türlü sorunu ben, altı ay önceden çözmüş oluyorum. Hangi sahne ne zaman çalışılacak ve “cebe atılacak” gibi hepsi çok önceden belli olur benim oyunlarımda. Ben bir dünya kurup oyuncuları içine özgürce yerleştirmeyi tercih ediyorum. 
  
“Sophokles ile dertlerimiz reelde birbirine çok uzak” 
 
Oyun sonrası us’umda dönüp duran yine Sophokles’in “Kral Oidipus”tan şu cümleleriydi: “Ey insanoğulları! Ömrünüz bence bir hiç. Kim ermiş bu dünyada özlenen mutluluğa? Hayal mutluluk denilen; O da sönüverince anlar gerçeği insan.” Peki sizin oyunu yaratım sürecinde, fonunuzda veya zihninizde sürekli dönen dolaşan neydi? 
 
Salon bulabilecek miyiz? Seyirci gelecek mi? Prova mekânını nasıl bulacağız? Ne kadar masraf çıkacak? Aylık akbil ne kadar olmuş? Yani Sophokles ile dertlerimiz reelde birbirine çok uzak. 
 
Oyunda en sevdiğiniz bölüm veya replik hangisi ve sizi neden bu kadar etkiliyor? 
 
Tek bir bölüm ya da replik seçmek çok zor ama sanırım Antigone’un Kreon’a söylediği şu cümle: “Ben bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim.” 
 
Tesadüf bu ya, hayat verdiğiniz oyundaki karakterlerle aynı mahalle ya da apartmanda tanışsınız. Hayat hikâyelerini de bir şekilde biliyorsunuz. Ve bir vakit de aynı masalarda kelama düşmüşünüz. Onlara bir cümleniz olsa, bu ne olurdu? 

Günümüzde geçen oyunlardan karakterler olsaydı, yanıt çok daha kolay olurdu. Bunlar bizim mahalleye gelemezler, halbuki eskiden her gün bizim mahalledeydiler. Mahallede görmesek de her an, her dakika televizyonda ya da sosyal mecralarda karşılaşıyoruz bu figürlerle. Onlara sanırım, “Biraz sakin, lütfen bağırma, seni duyabiliyoruz” derdik. 
  
Üç yıl önce kurulan -adıyla manidar- Anti Tiyatro kim/lerden oluşuyor ve tiyatroda derdi nedir? 

Anti Tiyatro, benim kurduğum ve her prodüksiyonda eski arkadaşlarım ve yeni tanıştığım oyuncularla yol almaya gayret eden bir tiyatro. Derdi, malum “söz söylemek”. Sözü olan bir tiyatroyuz ve söyleyecek çok sözümüz var. Adındaki “Anti” yanlış anlaşılmasın; biz var olan tiyatro biçemlerine karşı değiliz. “Anti”liğimiz genel. Yolunda gitmeyen her şeye Anti; sokağa tükürene de yaşamı dar edene de. 
 
 “Don Kişot’lar da hep olacak” 

Sahnelediğiniz üç oyunu düşününce, bundan sonrası için Anti Tiyatro’nun tiyatro hemhali rotasında hangi hikâyeleri sahnede seyredeceğiz; biraz yol haritanızı öğrenebilir miyiz? 
 
Bence bir tiyatronun önündeki üçüncü sezonun repertuvarı belli olmalı ama yaşadığımız coğrafyanın gün be gün değişkenlik göstermesi küçük de olsa bizde de değişkenlik gösterebiliyor. Sanatçı yaşadığı dönemin tanığı olmalı düsturu bizim anlayışımızda eksik kalıyor. Hem tanığı olmalı ama uzaktan izleyerek değil, içinde olarak tanığı, yeri geldiğinde de sanığı olabilmeli. Eğer hayat değişkenlik göstermezse önümüzdeki sezon benim yazdığım bir oyun olacak repertuvarda. 
 
Yeni kurulan bir tiyatro olarak tiyatro yapmak ve devam edebilme becerisinde / başarısında / inadında ne gibi sıkıntıları/zorlukları yaşıyor ve gözlemliyorsunuz; bize var olan İstanbul tiyatro resmini çizebilir misiniz? 
 
Hiç dertlerimizi anlatıp insanların başını şişirmeyelim. Yel değirmenleri hep vardı; Don Kişot’lar da hep olacak. Sorunu herkes görüyor, bir tek muhatabı üç maymunu oynuyor. Bizi biz kurtarırız. Oyunlara gidin sıkıntı kalmaz. 

“Bu dünyaya kin değil, sevgi paylaşmaya geldim”

 
Gelecek günlerde tiyatro rotanızda bizleri neler bekliyor; proje ve programınızdan bahseder misiniz? 
 
Gündemde bizi rahatsız eden ne varsa rota oraya kayar. Komedi yapmayı çok özledim ama içimden gelmiyor. Ben seyirciyi rahatsız etmeyi seviyorum. Hep birlikte kahkahalar atacağız günlerin geleceğine inanıyorum, çünkü atlattığımız yılları da gördüm. Az kaldı, şimdilik seyirciyi dürtmek istiyoruz. 
 
Son zamanlarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen kültür-sanat, edebiyat rotasında neler var? “Bu da var paylaşalım, çoğalsın” dediğiniz detayları da paylaşalım isterim.  
 
Altı aydır film izlemiyorum. Çalışırken bazıları beslenir diğer sanatlardan; ben kapanırım. Sanırım 20 yıldır yeni şarkı bilmiyorum. Oyun çıktı; şimdi benim işim bitti. Bundan sonra bir şeyler izleyebilirim. Son olarak; “Antigone” oyununa herkesi bekleriz. Kaliteyi garanti edebilirim. İncelikli bir iş çıktı.