Sultanbeyli’de yaşayan 33 yaşındaki Cüneyt ve 31 yaşındaki Sezer Öcal, henüz 20’li yaşlarında diyalizle tanışmak zorunda kaldı.
Her şey, ağabey Cüneyt’in kasık fıtığı ameliyatı öncesi yapılan kontrollerde böbreklerinde sorun olduğunu öğrenmesiyle başladı. Genetik bir hastalık olan Alport sendromu teşhisi konulan Cüneyt, ilaç tedavisine başlasa da olumlu sonuç alamadı. Diyalize girmeye direnç gösterse de sonunda mecbur kaldı.
Ağabeyinin sağlık sorunları, Sezer’in de kendi sağlığını kontrol ettirmesine vesile oldu ve iki yıl sonra ona da aynı teşhis kondu. Böylece iki kardeş, her diyaliz seansında birbirlerine iyileşeceklerine dair sözler vererek bu zorlu sürece birlikte göğüs germeye başladı.
Bir gün Kocaeli Şehir Hastanesi’nden gelecek bir kadavradan böbrek bağışı umuduyla bekleyen kardeşler, nakil için listede biri asil, biri yedek olarak yer aldı. Nakil sırasında birbirlerine sürekli “Önce sen böbreği al” diyerek fedakarlık yapmaya çalışsalar da doku uyumu mucizesi, İstanbul’a getirilecek böbrekler onlara umut ışığı oldu.
Gece saatlerinde Kocaeli’den getirilen böbrekler, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’nde gerçekleştirilen başarılı operasyonlarla Cüneyt ve Sezer’e nakledildi. Kardeşler, böylece yıllardır bekledikleri sağlığa aynı anda kavuştu.
“SABIRLA BEKLEDİK”
19 Ekim’deki böbrek naklinin ardından taburcu edilen Cüneyt ve Sezer Öcal kardeşler, yaşadıkları zorlu süreci ve yeni hayatlarına dair duygularını anlattı.
Ağabey Cüneyt, lise mezuniyetinin ardından kısa bir süre iş hayatına adım atsa da hastalığı nedeniyle çalışmayı bırakmak zorunda kaldığını belirtti. Hastalık öncesi oldukça aktif bir yaşamı olduğunu dile getiren Cüneyt, yıllarca hastanelerle sınırlı bir hayata sıkışıp kaldığını söyledi. Üstelik bu zorlu sürece kardeşi Sezer’in de aynı hastalığa yakalanması eklenince hayatları daha da zorlaşmıştı. Cüneyt, kendi sağlığını bir kenara bırakıp kardeşine moral vermeye çalıştığını ifade ederek,
O dönemde kardeşime destek olmaya çalıştım. Pozitif düşünmesi gerektiğini, bu günlerin geçeceğini söyledim. Hep birbirimize güç verdik, birlikte vakit geçirip pozitif kalmaya çabaladık. Sabırlıydık, bir gün iyileşeceğimize inanıyorduk
dedi.
Cüneyt, hayatlarını kurtaran organ bağışçısının ailesine başsağlığı dileyerek ekledi: “Burada bize adeta bebek gibi baktılar. Ben en çok su içmeyi özledim; eve gider gitmez kocaman bir damacanadan su içmek istiyorum.”
Sezer Öcal ise ablasının teşvikiyle doktora gittiğinde ağabeyiyle aynı sendroma sahip olduğunu öğrendiğini anlattı. Hastalığın başlarda hiç belirti göstermediğine dikkat çeken Sezer,
Yıllarca umutla bekledim ve beklediğimiz mucize gerçek oldu. Nakilden sonra adeta yeni bir hayata başladım. Artık nefessiz kalmıyorum, yorgunluk hissetmiyorum, ayaklarımda şişlik yok. Su içmek ise bambaşka bir hismiş; 10 yıldır bu kadar rahat su içememiştim.
diyerek sağlığına kavuşmanın sevincini dile getirdi.
“ORTAM BAYRAM HAVASINA DÖNDÜ”
Öcal kardeşlerin nakil sürecini anlatan Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Prof. Dr. Hasan Fehmi Küçük, kardeşlerin Bakanlık tarafından gönderilen aday listesinde yer aldığını belirtti. Nakil sırasında damarsal problemlere karşı bir yedek aday belirlenmişti. Prof. Dr. Küçük, “Listede ilk sırada Cüneyt vardı. Ancak odaya girdiğimizde Cüneyt ve Sezer’in birbirlerine ‘Böbreği ben değil, sen al’ diyerek fedakarlık yaptığını gördük.” dedi.
Tam o sırada sistemden ikinci böbreğin de doku uyumuyla kendilerine bırakıldığını öğrenince büyük bir sürpriz yaşandı. Prof. Küçük, “Cüneyt ve Sezer birbirlerine böbreği ikram ederken, ‘İkinci böbreği de size takacağız’ dediğimizde ortalık bayram yerine döndü.” diyerek o anları paylaştı.
Prof. Dr. Küçük, her iki kardeşe birden nakil yapılabileceğini öğrenmenin büyük bir mutluluk ve nadir bir şans olduğunu ifade ederek, “Bir kadavradan aynı anda iki kardeşe uyumlu böbrek bulmak mucizevi bir olay. Bu başarıyla nakli gerçekleştirdik.” dedi.
Hastaneyi “ikinci evleri” olarak gören kardeşlerin artık taburcu edildiğini belirten Prof. Küçük, Alport sendromuna dair açıklamalarda da bulundu:
Alport sendromu genetik bir hastalık ve çeşitli komplikasyonları var. Bizim en çok odaklandığımız ise böbrek yetmezliğiydi. Bu sorunun çözümü için böbrek naklini gerçekleştirdik.
“ORGAN BAĞIŞINA DUYARLILIK ARTMALI”
Prof. Dr. Küçük, Türkiye’de birçok insanın organ nakli umuduyla beklediğini vurgulayarak şu ifadelere yer verdi:
“Organ nakli bekleyen yalnızca böbrek hastaları değil; karaciğer, akciğer ve kalp bekleyen hastalarımız da var. Böbrek hastaları için diyaliz gibi bir geçici çözüm mevcut olsa da, karaciğer, akciğer ve kalp yetmezliği durumlarında aciliyet çok daha yüksek. Ülkemizde yapılan nakillerin çoğu canlı vericilerden sağlanıyor. Ancak, beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapılan kadavra bağışlarını artırmamız büyük önem taşıyor. Bu konuda toplumun daha bilinçli ve empatiye açık olması, pek çok insanın hayatını kurtarabilir.”
Yavuz Yıldırım
Haber Müdürü